Din sosyolojisi
Din sosyolojisi; toplumsal yapı, kurum ve süreçler arasındaki karşılıklı ilişkilerini, grupları dini inanç, ibadet ve uygulamaları bunların zamanla hangi toplumsal şartlar altında nasıl ve ne yönde değiştiğini inceleyen bir disiplindir. Sosyolojinin bağımsız bir bilim dalı olarak ortaya çıkışı; 19 yüzyılın sonları ve 20 yüzyılın başlarında değerlendiriliyorsa da toplumsal düşünce geleneğinin kökleri tarihin çok daha eski dönemlerine uzandığını göstermektedir. Öyle ki antik çağlardan beri pek çok düşünür dinin sosyal hayata ve sosyal hayatın dine etkileri üzerinde durmuş din ve toplum ilişkilerini çeşitli açılardan inceleyen eserler kaleme almıştır.
SOSYOLOJİ VE DİN SOSYOLOJİSİ
Din sosyolojisinin konusu
Din sosyolojisi tanımlamasına dikkat edilecek olursa burada iki kavram arasındaki ilişkinin vurgulandığı görülür. Bunlar din ve sosyoloji. Sosyoloji sosyal varlık alanı ile ilgili insanın ürettiği bilimsel bilginin, din ise Aşkın varlıklarla insanın kurduğu ilişkinin insanlardaki tezahürüdür. Din sosyolojisi ise din olgusu ile toplum arasındaki ilişkiden doğan olay ve olguların bilimsel olarak anlama ve açıklamasından Doğan bilimsel disiplinin kavramsal adı olmaktadır.
Bilimleri birbirinden ayıran kesin sınırlar yoktur. Dolayısıyla bu bölümümüzde ya da Sosyolojinin din konusuna ele alırken bazı bilgilerin verilmesi veya belirtilmesi gerekmektedir. İnsan düşüncesine konu olması bakımından Evren, Fizik alan ve metafizik alan olmak üzere ikiye ayrılır metafizik felsefe ve dinin konusudur. Fizik alandan hareketle felsefe ve dinlerin bildirmesi ile bilinir, bunlarda bilgidir ancak sonuçta ya düşünmenin ürünü ya da inancın tezahürleridir. Doğruluk veya yanlışlıkları kesin deney olan ölümle test edilebilir ölüm deneyinin ise geriye dönüşümü ve tekrar yoktur.
Bilimin konusu ise fizik alanıdır fizik alan insan tarafından gözlenebilir ve hakkında gözlemle düşünce üretilebilir alandır.
O zaman demek ki felsefe düşünme din ise bir inanç sistemidir. Her ikisi de insanda bir bilgi oluşturur. Ancak bu bilgiler insanlar arasında paylaşmadıkları ve ortak bir yapı oluşturmadıkları sürece kişiye özgü kalırlar. Genel anlamda Sosyoloji ve özel anlam da din sosyolojisi, her şeyden önce insan ile ilgili bilimlerdir. Sosyolojinin ve din sosyolojisinin ilgi alanın tezahürleri en az iki kişi arasındaki kalıplaşmış çift ve modellenmiş şekilleridir… Din sosyolojisinin konusu ise bir sistem özelliği taşıyan toplumsal yapının parçaları arasına din olgusu dâhil edildiğinde ,parçalarla bütün arasındaki ilişkiden doğan toplumsal olay ve olgulardır. J.Wach’ın tanımıyla ifade edersek: Din sosyolojisinin görevi birbirleriyle nispetle dinlerle toplumun karşılıklı bağıntısını araştırmak ve ortaya koymaktır. Demek ki din sosyolojisi tarihte ve halde mevcut dinlerin veya mezheplerin toplumsal gruplara göre ilişkilerini Mümkün Mertebe eksiksiz olarak araştırır.
Sosyoloji ve din sosyolojisi ilişkisi
Dikkat edilecek olursa din sosyolojisi her zaman sosyoloji ile birlikte kullanılmaktadır, biz bunu bütün çalışmalarımızda dile getireceğiz. Çünkü nasıl bir binanın inşaatı için belli bir arsaya gerekli malzemeye ve Mimar mühendis ve müteahhit ihtiyaç varsa din sosyolojisinin Sosyolojiden ayrı bir bilim olabilmesi için kendine özgü konu ve metodolojiye kavuşması gerekir. Bu görevde din sosyologlarına düşmektedir ilimlerin tarihlerine baktığımız zaman hepsi de belli ihtiyaçlarda oldukça Tedvin ve İnşa edilmişlerdir. Nitekim sosyolojide felsefeden feodal toplum yapısının yıkılması ve yeni toplumsal yapıya ihtiyaç sebebiyle Tedvin ve inşa edilmiştir. Aristoteles mantığı tedvini sistematik felsefi düşüncenin başlangıcı olmuştur. Sosyoloji adının Fransız sosyal felsefecisi Augusto Comte tarafından kurulmasına karşılık sosyal olaylar üzerine düşünmeyi çok daha eskilere gitmektedir. Habil’in Kabil tarafından öldürülmesi bir sosyal olaydır babaları Hz. Âdem bu olayın nedenlerini üzerinde herhalde düşünmüştür. Ancak sosyal olaylar üzerine sistematik düşünme bundan farklı bir şeydir bizim burada kastettiğimiz sistematik düşünmedir.
Batıda sosyal olaylar üstüne düşünmek geleneği felsefe kökenlidir. Ancak Sosyolojinin felsefeden ayrı bağımsız bir bilim olabilmesi için sosyal olaylarla ilgilenmek diğer bir ifade ile konuda yeterli değildir. Bir disiplinin bağımsız olabilmesi için kendine ait ölçü birimi ve metodunun olması gerekir. Sanayi çağı ile toplum çarkları da baş döndürücü bir hızla dönmeye başlar. Orta Çağın geleneğe dayalı alışılmış düzeni değişiyor tabiri caiz ise alt üst oluyor.
Avrupa’da eski toplum düzenlerinin yıkıldığı yeni meselelerin ortaya çıktığı insanlık tarihinin eskiye nazaran tanınmayacak yeni bir dönemi başlamıştır ve bu dönemde toplum ve insanlığın nasılı, niçin-i nereden geliyoruz ve nereye gidiyoruz soruları üstüne düşünme ve incelemeler yoğunluk kazanmıştır.
İşte bu çabalar sonucunda sosyal olaylar üstüne düşünme geleneği felsefeden ayrılmış ve bu ayrılma Yeni Bir bilimin doğmasını ortaya çıkarmıştır. Bu bilimin adını Augusto Comte ‘SOSYOLOJİ’ koymuştur. Aydınlanma çağı ile dinin hem mahiyeti hem de fonksiyonları sorgulanmaya başlanmış ve pozitivizm de tanrının yerini bilim almaya başlamıştır.
Sosyolojik anlamda kabul gören bir cümle olan, “Dinsiz insan vardır ancak dinsiz toplum kesinlikle yoktur” cümlesi toplumsal bir varlık olan bireyin dinden uzak kalamayacağını anlatmaktadır. Bu bağlamda pozitivist bakış açısı ve karşıt görüşler Din sosyolojisi bilim dalında sosyologlar tarafından tartışılmaya devam etmektedir. Din sosyolojisi adına geliştirilen yaklaşımlar din sosyolojisi ile meşgul olanlara hem kendi toplumundaki din toplum ilişkileri ve hem de Bilimsel genellemeler yapmalarına imkân verecektir.
Not: Makaledeki bilgiler Din Sosyolojisi El kitabından özetlenmiştir.
Yusuf YARALIOĞLU
AYBÜ/Din Sosyolojisi Doktora Öğrencisi