Din Sosyolojisi

Batıda Ortaya Çıkan Yeni Dini Hareketlerin Bazı Özellikleri ve Toplumsal Tabanları/ Mehmet Ali Kirman

PAYLAŞ

Batıda Ortaya Çıkan Yeni Dini Hareketlerin Bazı Özellikleri ve Toplumsal Tabanları

“Yeni dini  hareket” kavramı, çoğu 1950’lerden sonra ortaya çıkan, 1970’lerden itibaren de yaygın bir ilgi görmeye başlayan ve söylemlerinde coşkun bir dinî, ruhî ve felsefî yaşantı vadeden birbirinden farklı oluşumları ifade etmek  için kullanılmaktadır. “Yeni dini hareketleri, çağdaş dünyadaki özel ve kamusal alanlar arasındaki sınırları kaldırma sebebi” olarak kavramsallaştırmak da mümkündür. Ayrıca konunun uzmanları, yeni dini hareket kavramı bağlamında, son yıllarda sayısı hızla artan “din değiştirme” (ihtida, conversion) olaylarının da ele alınması gerektiğini çünkü bu olayların da insanların yeni dini hareketler veya diğer dini oluşumlar içerisinde nasıl ve niçin girdiklerinin belirlenmesiyle doğrudan ilgili olduğunu belirtmektedirler.  Batıda ortaya çıkan yeni dini hareketlerin daha iyi anlaşılması için çeşitli tipoloji denemeleri yapılmıştır. Mesela bu hareketler üzerine önemli çalışmaları bulunan Robbins ve arkadaşları, daha önce söz konusu hareketlerle ilgili olarak yapılan tekçi yaklaşım yerine monistik ve düalistik şeklinde ikili bir tasnif yapmışlardır. Buna göre birinci grupta “monistik” olarak isimlendirilen ve karizmatik liderlere tam bir teslimiyetle bağlanıma suretiyle aydınlanmaya aşılacağı vaadinde bulunan hareketler yer alır ki, bunların en önemli özelliği, hayatın her alanını ilahi kurallara göre düzenleme konusunda tavizsiz bir ısrar içerisinde olmalarıdır. Oldukça katı ve normatif bir söyleme sahip olan bu hareketlere örnek olarak Church of Scientology,  Hare Krishna (ISK CON: International Society For Krishna Consciousness),  Divine Light Mission (Elan Vita1)  verilebilir.

İkinci grupta yer alan Children of God ve Unifıcation Church (Moon) hareketleri ise, hem Tanrı hem de insan merkezli bir ahlaki düalizmi kabul ettikleri için “düalistik” olarak isimlendirilmektedir. Ayrıca bu hareketler modem kültürün karmaşıklığına, göreceliliğine ve serbesiyetçiliğine karşı oldukları için “karşı hareketler” olarak da nitelendirilmektedir. Bir başka tipoloji denemesi de Batıda ortaya çıkan yeni dini hareketler hakkında yapmış olduğu çalışmalar nedeniyle sahanın otoritelerinden biri kabul edilen James A. Beckford tarafından yapılmıştır. Onun geliştirdiği ikili tipolojiye göre, mistik Doğunun hayata materyalist Batıdan daha fazla anlam kattığına inananların oluşturduğu ve daha ziyade Asya ‘nın Hint ağırlıklı felsefi ve mistik geleneğine dayalı hareketler ilk kategoride yer alırken, ikinci kategoride ise, kendilerinin Hristiyan olduğunu savunan, ancak gerek Hz. İsa’nın dönüşü ve gerekse modem toplum hayatında manevi kurtuluşa ermenin çeşitli yolları ile ilgili geliştirdikleri yeni ve farklı öğretiler etrafında bir araya gelen insanların oluşturduğu hareketlere yer verilmektedir.  Yeni dini hareketleri, önceki gibi sadece ideolojik açıdan ele almayıp, tarihi gelişimleri açısından da değerlendiren bu tipolojinin daha fazla kabul gördüğü söylenebilir. Nitekim konuyla ilgili yapmış oldukları ortak çalışmalarında, Batıda ortaya çıkan yeni dini hareketlerin daha iyi anlaşılması için sergilenen yaklaşımların iki ana teorik çerçevede toplandığını söyleyen Günay ve Ecer’in de Beckford’un ikili tipolojisinden etkilendikleri anlaşılmaktadır. Onlara göre, bazılarının kökleri XIX. yüzyıla dayanan, ancak özellikle 1960’lı yıllardan sonra uzak Doğu kökenli mistik hareketlerin eklenmesiyle yeni bir boyut kazanan yeni dini hareketler birinci kategoride yer alırken, bu gelişmelere 1970’li yıllardan sonra Hristiyan bünyenin verdiği tepki paralelinde oluşan yeni dini hareketler ikinci kategoriyi oluşturmaktadır. Batıda ortaya çıkan yeni dini hareketlerin oluşum sebepleri değerlendirilirken de farklı yorumların yapıldığını görmekteyiz. Bu çerçevede yeni dini hareketler, genellikle; bilimin ve politikanın çözemediği pek çok problemin bulunduğu, bu arada aile müessesesinin ve Kilisenin çökmeye yüz tııttuğu Batı toplumunda aradığı huzur ve refahı bulamayan, nükleer savaş ve çevre kirliliğinin gelecek endişesine sevk ettiği, insana ve topluma dair mekanist-materyalist görüşlerin kimliksizleştirdiği tatminsiz ve huzursuz insanlar için bir kaçış yolu ya da teselli kaynağı olarak görülmektedir. Bir diğer ifadeyle, yeni dini hareketler, konunun uzmanları tarafından sosyo-ekonomik problemlerden ve modern hayatın baskısından bir kaçış yolu olarak kabul edilmektedir. Oysa söz konusu hareketler, kendi üyeleri tarafından “gerçek” bir kurtııluş yolu olarak algılanmaktadır. Bugün akademik sosyolojinin en son aşamasını oluştııran Fonksiyonalist Sosyoloji anlayışına göre de mevcut din anlayışının aşırı derecede laikleşmiş, akılcı ve pozitivist düşünceli modern insanın ve toplumun beklentilerini ve ihtiyaçlarını karşılayamadığı, onların tahmin edemediği yerde oluşan boşluğun yeni inançların doldurması kaçınılmazdır.  Buna göre yeni dini hareketler toplum içinde yaygın din anlayışında görülen boşlukları doldurmaktadırlar. Ayrıca bu hareketler, bir yandan geleneksel dinlerde radikal eğilimleri zayıflatırken, öte yandan demokratik çoğulculuğıın sürekliliğine de dolaylı olarak hizmet edebilmektedir. Kısaca belirttiğimiz bu görüşler göz önüne alındığında, yeni dini hareketlerin doğuşu ile ilgili olarak değişim, sekülerizasyon ve çoğulculuk gibi kavramların öne çıktığı görülmektedir.

Konuya değişim açısından yaklaşan ve yeni dini hareketler toplumsal ve kültürel alanda yaşanan değişimlerin çok önemli göstergeleri olarak adeta, toplumsal planda ortaya çıkan duygu, düşünce ve sosyal ilişkilerin sınandığı toplumsal ve kültürel bir laboratuvar durumunda gören Beckford’ a göre, bu hareketler, eğer dinin sonradan ortaya çıkan yeni formlarına delalet ediyorsa bu durumda toplumsal değişme ile yakından alakalı oldukları kendiliğinden anlaşılmış olur. Yani yeni dini hareketler hızlı değişme ortamında artma eğilimi gösterirler.  İslam dünyasında görülen ihyacı hareketler üzerinde yaptığı araştırmalarında Said Amir Arjomand da, İslami ihya hareketlerinin ortaya çıkışı ile hızlı sosyal değişme arasında çok sıkı bir bağ olduğıınu göstermektedir.  Ülkemizin önde gelen din sosyologlarından biri olan Ünver Günay da, konuya değişme açısından yaklaşmak suretiyle yeni dini hareketleri toplumda meydana gelen değişmelerin önemli bir tezahür biçimi olarak gördüğü toplumsal hareketlerin içerisinde değerlendirir ve onların kolektif davranış biçimleri olduğıınu belirtir. Ona göre söz konusu hareketler, dini planda geleneksel toplum yapısına göre düzenlenmiş pek çok toplumsal unsur ve anlayışın modern toplumun yepyeni şartları ile uyuşmadığının anlaşılmasıyla insanların bu yeni şartlara uyum sağlayacak yeni enstrümanları bulmak için kendilerini yeniden algılamaya, düşünmeye, yorumlamaya ve teşkilatlanmaya yöneltmeleriyle ortaya çıkmıştır.  Bu yüzden, genellikle, kendinden önce gelen veya geldiği düşünülen hareketlere gönderme yapılarak tanınan yeni dini hareketler, dini alanda eskisinden farklı “yeni bir hayat tarzı “veya “yeni bir model” oluşturma amacını taşıdıkları ve bu amaç doğrultusunda eylemde bulundukları için çoğu zaman toplumda kabul görerek kurumsallaşmış ve yerleşmiş dini hareketlere veya oluşumlara ters düşerler. Gerçekten de yeni dini hareketlerin Batılı ülkelerde ortaya çıkışı modem çağın hızlı, derin ve geniş toplumsal değişmeleriyle eş zamanlıdır. XIX. yüzyılda yaşanmaya başlayan sanayileşme ve şehirleşme süreçlerine bağlı olarak cereyan eden değişim ortamında ortaya çıkmaya başlayan yeni toplumsal hareketlerin özel bir türünü oluşturan yeni dini hareketler, daha ziyade XX. yüzyıla özgü bir dini-toplumsal olgu olarak kabul edilmektedir. Bu durumu izah ederken kullanılan temel argüman şu şekilde özetlenebilir: I. Dünya Savaşı’nın akabinde 1940’lı yılların sonunda II. Dünya Savaşı’nın Avrupa’nın tamamına getirdiği ekonomik çöküntü, yüksek işsizlik ve toplumsal huzursuzluk Batı toplumlarını gelecek hakkında karamsarlığa sevk etmişti. Ancak bu durum çok uzun sürmedi ve 1950’lere gelindiğinde yerini belirgin bir canlılık ve ümide bırakmıştı. 1960’ların ortalarında ise, yeni ümitler ve değerlerle beraber yeni bir nesil yetişmişti. Bugün ise, başta gençler olmak üzere, yeni dini hareketlere katılanların sayısı artık milyonlarla ifade edilmekle birlikte, aslında, bu hareketlerin bir kısım potansiyellerinin sol siyasi partiler tarafından absorbe edildiği veya başka yöne kanalize edildiği için çok daha büyük bir kitleyi harekete geçirebilme yeteneklerini tam olarak sergileyemedikleri de ifade edilmektedir.  Batılı toplumlarda ortaya çıkan dini hareketler üzerine çalışan uzmanlar, çoğulcu ve hızlı sosyal, ekonomik ve kültürel değişimlerin yaşandığı değişken karakterli toplumların, bu tür hareketlerin ortaya çıkması ve gelişmesi için oldukça elverişli bir ortam oluşturduğu söylemektedirler. Nitekim değişken ve çoğulcu bir karaktere sahip olması nedeniyle yeni dini oluşumlar için çok uygun ortam sunduğu söylenen ve bu çerçevede “yeni dini hareketlerin süpermarketi” olarak nitelenen Amerika Birleşik Devletleri’nin yeni dini hareket çalışmalarında özel bir konumu vardır. Çünkü bu ülkede dini inanç ve kanaatlerini açıklama ve bunları serbestçe yaşama gibi iki önemli özgürlük Anayasal koruma altındadır. Belki de bu nedenle olsa gerek, bugün demokratik, çoğulcu ve değişken bir karaktere sahip Amerika’ da sadece Hristiyan cemaatlerin sayısının 2550 olduğu, bunların dışında yaklaşık 600 civarında da Hristiyanlık dışında yeni dini cemaat bulunduğu ifade edilmektedir.  Yeni dini hareketleri daha ziyade sekülerizasyon olgusu çerçevesinde açıklamaya çalışanların genellikle İngiltere’yi örnek olarak verdiği görülmektedir. Bir makalesinde, konuya modernleşme, sekülerleşme ve bireyselleşme açısından yaklaşan Orhan Türkdoğan bunlardan biridir.  Bir diğeri de doktora eğitimini İngiltere’de yapan Ali Köse’dir. Onun aktardığına göre, İngiltere, yeni dini hareketler açısından Amerika ve diğer Avrupa ülkelerine oranla daha verimli bir yer konumundadır. Öyle ki, 1945’ten bu yana 400’den fazla yeni dini hareketin ortaya çıktığı İngiltere’de 1985 yılında faaliyette olan. dini grup sayısı153 olup, bir milyon nüfusa 3.2 dini hareket düşmektedir.  Bu verilerden hareketle, İngiltere’de geleneksel dinin diğer Batı ülkelerinden daha zayıf, buna karşılık sekülerizasyon sürecinin ise daha güçlü olduğu şeklinde bir sonuç çıkarılmakta ve bu yargı genelleştirilmektedir. Nitekim konu üzerinde çalışan uzmanlar, yeni dini hareketlerin, yoğun bir sekülerizasyon süreciyle insan aklına verilen aşırı önemin ortaya koyduğu sonuçlara bir cevap olarak ortaya çıktığında birleşmektedirler. Çünkü onlara göre, eldeki veriler bu tür akıntıların sekülerizasyonun güçlü olduğu yerlerde daha fazla yayıldığını göstermektedir.  Şu halde aşırı sekülerizasyon politikaları sonucu oluşturulmaya çalışılan rasyonel ve liberal bir din anlayışının “dünyayı büyüsünden arındırdığı” söylense de bugün gelinen noktada aslında kitlelerin inançlarını sarsarak onları birbirine kenetleyen dayanışma bilinçlerini zayıflattığı ve böylece sekülerleşen bir toplumun yeni dini hareketlerin ortaya çıkması için uygun bir ortam oluşturduğu söylenmektedir.

Ancak Batılı toplumlarda ortaya çıkan yeni dini hareketleri sadece sekülerleşme olgusuna bağlı olarak açıklamanın konunun anlaşılmasını eksik bırakacağı açıktır. Zira yeni dini hareketler olgusunun, tıpkı diğer toplumsal olgular gibi, tek bir faktöre bağlı olarak açıklanamayacağı gerçeğinden yola çıkan araştırmacılarım konuya daha geniş bir perspektiften yaklaştıkları görülmektedir. Bu çerçevede başta sekülerizasyon ve değişim nazariyeleri olmak üzere fonksiyonalist, psikolojist, fenomenolojik veya entegratif yaklaşım ve teorilerin de kullanıldığı bilinmektedir. Batılı toplumlarda ortaya çıkan yeni dini hareketlerin belli başlı özelliklerinden bahsedilirken genel olarak ortaya olumsuz bir tablo çıkarılmaya çalışıldığı görülmektedir. Bu çerçevede geleneksel din anlayışına meydan okuma şeklinde ortaya çıkan yeni dini hareketlerin toplumdaki yaygın din anlayışının bir yansıması olan resmi-dinî kurum ve makamlara karşı saldırgan bir tavır içinde olduğu, bu noktada üyelerinin de rasyonel düşünce ve analizlerden ziyade irrasyonel bir tarzda duygusal olarak hareket ettiklerine dair yaygın bir kanaat vardır. Yeni dini hareketler ve onların üyeleri hakkındaki bu yaygın kanaati doğrulayacak bazı veriler de bulunmaktadır. Bunlar arasında yeni dini hareketlerin inançlarının, belli dini pozisyonları işgal edenlerce zındıklık olarak nitelenesi bir yana, bütün bu inanış şekillerinin insanların beyinlerini yıkadığı ve akıllarım ipotek altına aldığı ileri sürülmektedir. Ayrıca maddi hırs peşinde koşma, tamahkarlık ve dolandırıcılık hareketleri, sömürücü ve fırsatçı liderlik, gösterişe dayalı aldatıcı ibadetler ve cinsel sapıklık gibi olumsuz davranışlar sergilenmesinin ötesinde uyuşturucu ticareti, silah kaçakçılığı, siyasi entrika, çocuklara tecavüz ile intiharı ve ölümü teşvik etme gibi çirkin işlere bulaştıklarını ileri sürenler de vardır. Ancak yeni dini hareketlerle ilgili olarak çoğu zaman göz ardı edilen bir başka hususa dikkat çeken Barker’a göre, bu iddiaların bir kısım doğru olmakla birlikte yeni dini hareketlere mensup olanların suça ve ahlaksız davranışlara düşkünlükte belki de böyle bir harekete üye olmayanlara göre daha ileri oluşu ara sıra fena halde abartılmaktadır. Oysa bazı hareket üyelerinin çağdaş toplumda olağan kabul edilenden daha ahlaki ve daha manevi yaşantılara varmaya çalışmaları hususu çoğu zaman göz ardı edilmekte ya da tam olarak bilinmemektedir.  Barker’ın da isabetle belirttiği gibi, bu akımların en önemli özelliği, mistik tecrübeyi ön plana çıkarmalarıdır. Ayrıca Tanrı’yla veya kutsal varlıkla doğrudan ilişki, yani kutsalın doğrudan tecrübesi için imkân sunmaktadırlar. Bunun gerçekleşip gerçekleşmediği, yani bu tür dini gruplara veya hareketlere katılan insanların aldatılıp aldatılmadığı konumuz dışında kalmaktadır. Fakat şurası bir gerçek ki, bu insanlar böylesine cazip bir tecrübe vaadiyle cezbedilmektedirler. Nitekim kendi ifadeleri de bu gerçeği doğrulamaktadır. Yeni dini hareketlerin böylesine ilgi görmesi, mistik tecrübeye büyük önem vermeleri ve daha coşkun bir din anlayışına sahip olmalarıyla açıklanmaktadır. Gerçekten de idealist, genç ve yeni bir üyenin (mühtedi) gözünde geleneksel dillin soğuk ve iki yüzlü görünmesine karşın, yeni bir din, heyecan verici ve merak uyandırıcı görünebilmektedir. Bu nedenle daha büyük bir şevkle kabul edilen yeni bir dini hareketin “gerçekleri”, genellikle değişmeye elverişli olup, nesiller boyu insanların çeşitli ihtiyaçlarına cevap veren geleneksel dinlerin oldukça sofistike (incelikli) ve komplike (karmaşık) olan inançlarından çok daha basit ve sadedir. Bu yüzden yeni dini hareketler yaygın din anlayışında görülmeyen bir hassasiyet ve kırılganlık içerirler.

Aslında yeni dini hareketlerle ilgili bütün bu özelliklerden en azından birkaçı doğrudan doğruya bu hareketlerin yeni ve dini oluşundan anlaşılabilirse de onların mistik tecrübe ya da kutsalın doğrudan tecrübe edilmesi dışında kalan diğer özelliklerini de şu şekilde sıralamak mümkündür: 1. Geleneksel Kilise Hristiyanlığına, yani toplumdaki yaygın din anlayışına ve eski dini hareketlere, bu arada mezhebi Hristiyanlığa karşı çıkarlar. 2. Üyelerini, yeni norm ve kimliklerin empoze edildiği toplumsal bir öğrenme sürecine tabi kılarlar. 3. Kendilerine göre ahlaki bir takım normları vardır ve dolayısıyla üyeleri arasında normatif bir etkileşim tarzı görülür. 4. Dine akli yaklaşımı reddederler. Çünkü hür vicdanı ve düşünceyi kuşatarak sezgisel bir bilinç halini önemserler. 5. Karizmatik ve otoriter bir lidere sahiptirler. Üyelerin lidere kayıtsız bir teslimiyetle bağlı olmaları gerektiği gibi, hareket veya hareketin ilke ve politikalar hakkında soru, şüphe veya tereddütleri de olamaz. 6. “Milenyum: yani kıyametten önce barış ve selametin hüküm süreceği bin yıllık mutluluk devresi üzerine vurgu yapılır. 7. Harekete yeni üyeler bulmak için misyoner bir anlayış hakimdir. Yeni dini hareketlerin özelliklerini bu şekilde belirttikten sonra şimdi de onların toplumun hangi kesiminde taban bulduklarına değinmek, onları daha iyi anlama noktasında yararlı olacaktır. Bu noktada konu ile ilgili yapılan çalışmaların, yeni dini hareketlerin üyelerini, “genellikle yirmisinde olan gençler, orta sınıfa mensup olanlar, toplumun genel ortalamasından daha yüksek eğitim almış olanlar ve çok kere de sağlam aile çevrelerinden gelenler” şekilde tanımladığını belirten Snow ve Machalek’ e göre, aslında bu bulgular, yeni dini hareket üyelerinin toplumda son derece marjinal kalan ve yabancılaşan bir kitle olduğunu gösterdiği gibi, bir noktada insanların yaygın olmayan yeni dini hareketlere yönelişlerini açıklamaktadır.  Zira söz konusu hareketler, topluma yabancilaşarak marjinal kalan kişiler için bir teselli kaynağı ve bir sığınak olmaktadır. Yeni dinlerin daha önceki bazı dalgaları ile üçüncü dünya ülkelerinde ortaya çıkan birçokları yoksul ve mazlumu cezbederken, Batıda mevcut yeni dini hareketlerin meşhur olanlarına katılanların çoğu, toplumun daha ayrıcalıklı kesimlerinden gelmektedir. Mesela Brahma Kumaris , Divine Light Mission, Hare Krishna, Rajneeshism , Sahaja Yoga , the Church of Scientology, Transandantal Meditation’ı ya da the Unification Church gibi hareketlere aktif olarak katılmış ya da bağlantısı olanlar, genellikle, toplumda orta ve ortanın üstü sınıflardan gelmektedirler. Onlar vasattan daha iyi bir eğitim almış ve dolayısıyla iyi bir kariyer için gelecekten çok daha iyi ümitleri olan kişilerdir. Bu durumun istisnaları da vardır. Mesela Rastafarian hareketi, şehrin merkezinde fakirlerin Brahma Kumaris (Raja Goya): Bu hareket, 1937 yılında Karaçi’de Dada Lekh Raj tarafından kurulmuştur. Manevi otorite makamlarını çoğunlukla evlenmemiş kadınların (kumari) doldurduğu bu toplulukla kadınların aktif olmaları nedeniyle bu hareket, kocalar tarafindan eleştirilmektedir. 1974 yılında Poona’da B.Shree Rajneesh tarafindan Shree Rajneesh Ashram adıyla bir cemiyet kurulmuştur. Rajneesh’in din, politika ve seks konularında ortaya attığı radikal fikirlere dayanan harekette, tamamen bir sanat olan ve insanı doğal yapısına ulaştıran meeditasyon önemli bir yer tutar. Bu yüzden hareket mensupları, meditasyon seansları için dünya çapında birçok merkez açmıştır yılında dünya çapında yaklaşık 300 Rajneesh Meditation Centre vardı. Shaya Yoga: Merkezi Hindistan’da bulunan Chindawara şehrinde 1923 yılında doğan ve Protestan bir aileye mensup olan Mataji N İnnala Devi Srivastava tarafından kurulmuştur. 1970’1i yıllarda Mataji, Shaya Yoga öğretmekteydi. Bu hareketi Batı’da ilk defa ortaya çıkaran Maharishi Manesh Yogi’dir. Bu kişi, TM olarak bilinen tekniği, üstadı Guru Dev’den almıştır. O da, bunu Hindu metinlerinden çıkarmıştır. Bu hareket, XX. yüzyılın ilk yarısında Jamaika doğumlu Marcus Gawey tarafından kurulmuştur. Gerek onun Jamaikalı olması gerekse hareketin bir “Afrika hareketine” dönüşmesi nedeniyle bu ülkenin siyah halkı tarafından büyük bir kabul görmüştür. Öyle ki, “Her Afrikalı aynı zamanda bir Rasta’dır” denmeye başlanmıştır. Bu yüzden hareketin siyasi bir parti mi yoksa dini bir hareket mi olduğunu söylemek oldukça zordur. Oturduğu mahallelerden birinde oturan siyah gencin ilgisini çekerken, TOPY hareketi ise, reddettikleri “sistemin” zorunlu olarak bir parçası olmak istemeyen genç insanlara cazip gelmektedir.  Konuyla ilgili yazmış olduğu eserinde, yeni dini hareketlerin toplumsal tabanlarını tespit noktasında, bu hareketlerden biriyle çok kısa süreli bir ilişkisi olan geniş çoğunluktan, hayatlarını tamamen harekete adayanlara kadar farklı üyelik seviyelerini tartışan Barker’ a göre, üyelerinden bütün vaktini grup için harcamayı gerektiren tam bir teslimiyet bekleyen hareketlere katılan kişilerin hayatta pek az sorumluluk yüklenmiş genç delikanlılar olması sürpriz değildir. Ona göre, örneğin Unification Kilisesi’nin “çekirdek kadrosu” olan üyelerinin yaş ortalaması yirmi üçtür. Buna karşın hizmetleri için üyelerine aidat ya da maddi yardım yapma yükümlülüğü getiren hareketler ise biraz daha yaşlı -çoğu otuzunda veya daha yaşlı olan- kesimi etkilemeye yönelmektedir. Çünkü bu insanlar büyük bir ihtimalle, vermek için yeteri kadar kazanmaktadırlar. Mesela “Kutsal Bir Sağlık ve Zayıflama Tatili” için Atsitsa’ya ya da bir “Kişilik Gelişimi Tatili” için Skyros Centre’ı (ikisi de Yunan adası Skyros’dadır) ziyaret eden kişiler üzerinde yapılan bir araştırmada genel olarak katılımın “bekar, meslek sahibi, 30 yaşın üzeri ve bir Guardian gazetesi kuru.” olduğu tespit edilmiştir. Kadınlar erkeklere göre bire iki oranında fazladır. Ancak bazı hareketler de, oldukça yaşlı olanları, özellikle yalnız yaşayan ve arkadaşlarıyla akrabalarını çok sık göremeyen kişileri cezbetmektedir. Hatta bazı yeni dini hareketlerin, evlerini veya paralarım kendilerine devretmesi için ya da onları kendi rızalarıyla yapacakları bir vasiyetle harekete bağışlamaya ikna etmek için yaşlı insanların yalnızlığından yararlanabildikleri, bir kere amaçlarına ulaştığı zaman da yaşlı insanları yalnız ve muhtaç bırakarak onlara gösterilen bütün ilgiyi kesebildikleri belirtilmiştir.  Yeni dini hareketlerle ilgili bir diğer husus da, onların zamanla değişim sürecine girmeleri ve buna bağlı olarak da çeşitli sorunlar la karşılaşmalarıdır. Hannigan’ a göre, bu sorunlar, üyelerin yaşlanması, karizmatik liderlerin ölümü, ikinci nesil üyelerin sosyalizasyonu ve nüfus yönünden kalabalık bir toplum içinde girilen ilişkilerin sürekli değişmesi şeklinde ifade edilebilir. Ancak bu, ayrı bir araştırma konusudur.

Sosyal hareketleri birtakım taleplerle ortaya çıkan kolektif davranış biçimleri olduğu işaret edildiğine göre, dini hareketlerin belirleyici özelliklerini bir nevi kolektif davranış çerçevesinde değerlendirebiliriz. Kolektif davranışlar ve sosyal hareketler toplumda “uyum, çatışma ve değişme’’ ile ilişkilidir. Bu bağlamda sosyal hareketler sosyal değişmenin belirme şekli olduğuna göre, dini hareketleri de toplumsal değişmenin bir tezahür şekli olduğunu söyleyebiliriz.

Sosyal hareketler gibi onların özel bir türü olan dini hareketleri de içinde toplumsal mahrumiyetler, doyumsuzluklar, engellemeler, çarpıklıklar, gerginlikler ve bunalım ortamlarıyla karmaşık ve heterojen yapıların egemen olduğu ortamlarda meydana geldiğini söyleyebiliriz. Bu anlamda dini hareketleri, hızlı toplumsal değişme ve bunalımlarla ilişkilendirebiliriz.

Yeni dini hareketlerin,  tarihte çok çeşitli şekiller altında ortaya çıktıkları düşünülür. İnsan bilincinin yapısal bir unsuru olan kutsalın kendi iç ve dış dinamikleri çerçevesinde ve belli birtakım “arketipler” etrafında son derecede bir tezahür bolluğuna sahip olduğunu görmekteyiz.

Tipolojik bakımdan dini hareketlerin, mahalli ve yerli türleri yanı sıra mezhepçi, itizali, mistik, karizmatik, hermetik, hermenötik, reformcu, ihyacı, devrimci, kurtuluşçu, mehdici, mesihçi, millenarist, sentezci, bağdaştırmacı, püriten, kötümser, mükemmeliyetçi (perfectionist) vb. tipleri en kayda değer tipler olarak ayırt edilmektedir. Bunların arasında özellikle diğerlerine kapsam bakımından şemsiye görevi gören iki tip “yeni dini hareketler” ve “dini kurtuluş hareketleri” dikkat çekicidir.

Yeni Dini Hareketlerin “yeni” olarak nitelenmelerinin sebebi, hepsinin de II. Dünya Savaşı sonrasının şartlarında, yani yakın zamanda ortaya çıkmış olmalarıdır. “Yeni dini hareket” kavramı, çoğu 1950’lerden sonra ortaya çıkan, 1970’lerden itibaren de yaygın bir ilgi görmeye başlayan ve söylemlerinde coşkun bir dini, ruhi ve felsefi yaşantı vaat eden birbirinden farklı oluşumları ifade etmek için kullanılmaktadır.  Yeni dini hareketleri, çağdaş dünyadaki özel ve kamusal alanlar arasındaki sınırları kaldırma sebebi olarak kavramsallaştırmak da mümkündür.

Yeni dinî hareket kavramı, İngiliz sosyolog Eileen Barker tarafından geliştirilmiş bir kavramdır. Veya bu hareketleri dinî duyguların yeni ifade biçimleri olarak nitelemek mümkündür.

Yapılarının karmaşık ve yeni olmasından dolayı ‘yeni dindarlık biçimleri’’ zararlı örgütler/kültler, “yeni dini hareketler” gibi çok çeşitli nitelemeler yapılmaktadır. Türkiye’de yeni dini hareketlere bakıldığında bu hareketler “kült grupları’’, “tarikatlar’’, yeniçağın dinleri’’,“ milenyum tarikatları’’, Mesihçi ve millenarist hareketler’’, “yeni dini hareketler’’ gibi kavramlarla ifade edilmektedir.

Yeni dini hareketlerin hedef kitlesi gençler olduğu için ‘gençlik dinleri’ de denir. Yeni dini hareketler XX. yüzyılın ortaları ve özellikle de ikinci yarısında önem kazanmıştır. Bu hareketlerin önemli bir bölümü, Güney ve Doğu Asya yahut Afrika kökenli olup, oradan Avrupa’ya özellikle de İngiltere’ye ve ABD’ye göç etmiş bulunmaktadır. ABD, yeni ve yerli dinî hareketlerin yanı sıra yabancı dinî misyon grupları için de dikkat çekici olmuştur.

Özet: Zeliha Bengisu AYATA

Editör: Yusuf YARALIOĞLU

Düzenleyen Editör Yardımcısı: Meryem Sümeyye ATMACA