Din Sosyolojisi

KÜRESELLEŞME VE TOPLUMSAL SONUÇLARI-ZYGMUNT BAUMAN

PAYLAŞ

 

KÜRESELLEŞME VE TOPLUMSAL SONUÇLARI

 

Bauman’a göre zaman ve mekân  her zamanda değişkenlik gösterir ve bununla beraber zaman ve mekânın küreselleşme ile birlikte dönüşümünü ele almaktadır. Günümüzde, zaman, mekân ve uzaklık kavramları tarihsel anlamlarını yitirmiş gibi görünmektedir ve bu yönüyle bir anlamda sınıfsal ayrımı daha da öne çıkarmaktadır. Bauman, bu kitapta zaman/mekân sıkışması kavramından hareketle,  toplumu ve insanları farklılaştıran şeyin zaman ve mekân kavramlarındaki farklılaşan algılar olduğunu ortaya kesin bir dille koyar. Bauman’a göre Küreselleşme, mekâna bağlılığı ortadan kaldırmaktadır;  ancak bu durumun herkes için aynı olmadığını; geçmiş ile bugünü, yani feodal düzen ile serbest piyasa dönemini karşılaştırarak, mekâna olan bağlılığın nasıl dönüştüğünü ortaya koymuştur. Ancak görülen şudur ki Bauman bu karşılaştırmalar esnasında bir önemli konuyu gündemden uzakta tutmayı yeğler görünmektedir. Küreselleşme mekanı bağlılığı ortadan kaldırmaktadır ancak bu mekana bağlı olmama hali sınıfsal açıdan bakıldığında küreselleşmenin getirisini ortadan kaldırmaz, evet belki bir işletme küresel anlamda mekan değiştirirken, bizzat kendi içinde çalışan her türden emekçi açısından belki iş kaybına yol açabilir, ancak küresel işletme bir başka mekanda üretim faaliyetine devam edecektir, küresel bazda bakıldığında mekandan münezzeh olarak işletme çıkarları gereği Dünya’nın herhangi bir yerinde yeni bir mekansallık oluşturacak ve ,yeni bir istihdam ölçeği geliştirecektir, mekan değişimi ,tercih edilen mekan ve /veya mekanlarda özellikle emekçi sınıflar açısından farklılaşan şey sadece bir başka yerellik ölçütü olacaktır; Bir başka deyişle emekçi sınıf başka bir yerellik anlamında istihdam edilecek,eski yerelliğin yerini yeni bir yerellik çerçevesi içinde istihdam edilmiş emekçiler dolduracaktır.Bauman bunlarla birlikte zaman ve mekân sıkışmasını uzakta yaşayan toprak sahiplerinin durumunu ele alarak irdeler. Ekonomik hiyerarşide alt tabaka ile üst tabaka arasındaki ilişkiyi ise işletme yatırımcı ve çalışanlar arasındaki ilişkiyle açıklar Bauman’a göre ticaret, finans ve enformasyon akşınının küreselleşmesi yerelliği “ olduğu yere sabitlenme” noktasına getirir ancak yukarıdaki örnek bağlamında bakılırsa bu olduğu yere sabitleniş, küreselleşmiş dünyada emek göçünü hiçe sayan bir tezahürdür, emek gücü de mekansallığı önemsemeyecek noktaya gelebilmekte ve iş imkanı peşinde kendi mekansallığını yaratmaktadır. Yine de Bauman’a göre Küreselleşme ve yerelleşme, insanların varoluş koşullarını oldukça kesin olarak ayırmaktadır

Bauman’a göre işletmenin esas sahibi yatırımcılardır çalışanlar ise sadece bir tür yetkisiz gözlemci. Bauman bu noktada çok açıkça neden yatırımcılardan nefret ettiğinin tartışmasını yapar. Bunu özellikle sosyal değerler ve ahlaki sorumlulukları ön plana alarak yapmaktadır. Örneklemesinde yer alan “Mülkünden uzakta yaşayan toprak ağaları” modern baş döndürücü iletişim araçlarını kullanarak kendilerini halktan uzak tutmakta ve sosyal –ahlaki sorumluluktan kaçınmaktadırlar. Küreselleşmenin sonucundan ortaya çıkan ahlaksal boşluk ikilemini örnekleriyle açıklar. Ancak Bauman’ın pek sevmediği yatırımcılar küreselleşmiş sermaye açısından bakıldığında, O’nun bir miktar pratiklikten uzak teorikliği içinde bulundukları karar verme süreci biraz abartılarak yansıtılmışlardır. Küreselleşen dünya şartları içinde gelişen finansal enstrümanlar sayesinde “yatırımcılar” açısından önemli bir yabancılaşma olduğu Bauman2ın gözünden kaçmaktadır. Küresel ölçekte bir emeklilik fonunun, ya da, sermayesinin çoğunun halka açık olduğu bir yatırım bankasının çoğunluk hissesine sahip olduğu bir işletme yeni bir üretim için mekânı değiştirdiğinde birbirini asla tanımayan küresel ölçekteki binlerce yatırımcı, yatırımcı özelliğinden bir şey kaybetmez, onlar fiilen hala yatırımcıdır, ancak tekdüze bir “sorumluluktan kaçınma” suçlamasını ne kadar hak etmektedirler. Kaldı ki sosyal ve ahlaki sorumluluk sadece “yatırımcı” ve dolayısıyla sahibi olduğu firmada mıdır?    Bauman bu ölçekte firmaların her ne mekanda olursa olsun ödediği vergileri toplayan kamu otoritesinin, ya da yerinden yönetimin ahlaki ve sosyal sorumluluğu ön planda tutması meselesine analizinde hiç yer vermemektedir

Fakat görülmektedir ki Bauman Zaman ve Mekân paralelliğinde, teorisinin yapısını kamusal alana uyarlar ve ilişkilendirir. Ona göre hızlı ulaşım araçları insanların arasındaki mesafeleri sıfırlamıştır. Zaman ve Mekân sıkışması yerellikleri yabancılaştırmaktadır. Zamansal ve mekânsal mesafelerin teknolojik vasıtasıyla sıfırlanması insanlık durumunun homojenleştirmekten çok kutuplaştırma eğilimindedir der. Bauman’a göre geleneksel toplu mekânların yerini, yeni ve özel kamusal tüketim mekânları almıştır. Bu mekânlar, harcama yapma imkânına sahip olanların faydasına tasarlandıkları için seçkinlerin daha çok ayrışmasına hizmet ederler. Bu durum, şehir mekânlarında yeni parçalanmalara, kamusal mekânın daralmasına, kentsel cemaatin parçalanmasına, ayrılma ve ayırmalara neden olmaktadır. Hepsinden önemlisi yeni seçkinlerin mekândan münezzehlik durumu olağanüstü bir özgürlük hissi verirken, “ ötekilerin” yerelliğe olan bağı, onlara evde değil hapiste olma hissi vermektedir. Yerel oluşumların bir “sıcak yuva” olma özelliğini yitirmesi mekanın yokluğu anlamına gelmektedir ki, bu durum artık yerel kanaat önderlerine ve dolayısıyla onların kanaatlerine yer kalmadığını göstermektedir

Bauman, ortak mekânları anlamlandırmak için verilen modern savaşların hangi aşamalardan geçtiğini tartışmaktadır. Bauman’ın da üzerinde durduğu iki ana tema Şehir yapılarının fiziksel boyutlarının içeriği ve onların toplum üzerindeki uzanımı olarak karşımıza çıkmaktadır. Ölçüm kavramının gelişimyle birlikte, kamuya ait mekânların, devletin kontrolü altında bulunan, belirli ve tek bir haritaya tabii kılınması amacı üzerine başlayan modern mekân savaşları açıklanmak istenmektedir. Modern mekân savaşı toplumsal mekânın devlet destekli bir haritaya tabi kılınması hedefiyle hareket eder. Böylece ortaya çıkan mekânın yapısı, hükümet ve devlet memurları tarafından açıkça kontrol altında tutulabilirken, kullanıcıların bir başka ifadeyle” kurbanların” yorumlarına tamamen kapanmıştır. Yine, tarihin derinliklerinde, bütüncül kent planlamaları ve modern çağın ayrıştırıcı, parçalayıcı kentsel tasarımları, mekân savaşları kapsamında ele alınmıştır. Bauman kasaba ve şehir yapılanması sürecinin toplumları yalnızlaştırdığını detaylarla anlatır. Mekânın kontrolünün iktidar gölgesi altında olması denilince akla gelen, Foucult’un Panoptikon modeli ve modern çağın benzeri kontrol düzenleri (Veritabanı ve Synoptikon) üzerinde ayrıntılı tartışmalar yapılmıştır.  Özelikle bir zamanlar favori olan “panopticondizaynın modern toplumun kontrolü olduğundan gereksiz olacağını savunur. Bauman’a göre modernleşme insan dünyasını devlet yönetimine elverişli hale getirmeyi gerektirir. Bu gerekliliği. Crozier, “Bürokratik Olgular” adlı çalışmasında belirlilik/belirsizlik ölçüsü ile güç hiyerarşisi arasındaki yakın ilişki kavramına dayanarak açıklamaktadır. Buna göre, herhangi bir örgütlü ortaklığın yöneticisi, kendi durumunu ve eylemlerini dışarıdakiler için anlaşılmaz kılarken, dışarıdakileri saydam tutmak ve dışarıdan gelebilecek sürprizlere hazırlıklı olmak zorundadır. Fikrimizce Marx’ın opak toplum-şeffaf toplum teorisinden oldukça etkilenmiş gözüken Michel Foucault’un Panoptik modern güç modeli de buna çok benzer bir varsayıma dayanır. Panoptikon’un merkezindeki kulede bulunan denetçilerin daimi görünmezliği ile ötekilerin daimi görünürlüğü, ortaya çıkan gücün belirleyici unsurudur.

Bu noktada biraz ek bilginin ve belki bir de “tesadüfî hoşluk” un zamanıdır diye düşünmekteyiz Panoptikon kavramının kökeni, Yunanca her şeyi gören anlamındaki Panoptes’ten gelir ve mitolojik yaratıklardan “Argos Panoptes” e atfedilir. Argos Zeus’un inek görünümüne soktuğu sevgilisi İo, Hera tarafından tutsak alınıp başına bekçi olarak dikilen, bir ifadeye göre yüz gözlü, bir başka ifadeye göre ise başının önünde ve arkasında ikişerden dört gözü bulunan bir yaratıktırefsanenin devamında İnek kılığındaki İo, Argos’tan kaçabilmek için bir iç denizin boğazını kullanır, o boğazın adı bu efsaneye atfen “İnek geçidi” yani “Bosphorus”tur yani bizim Boğaziçi… belki de bizlerin Bauman ve eseri ile tanışığımız ve küreselliği tartıştığımız “mekan”ın Boğaziçi’ne karşı duruşu böylesine bir tesadüfe uygunluk taşır. Bununla beraber Bauman Foucault’un panoptıkonuna karşı “synoptıcan”dan  bahsedilebileceğini vurgular ve “synoptıca”nın “panoptıkon”dan daha global olduğunu savunur. siyasal egemenliğin geleceği küreselleşmiş ekonomi, finans ve enformasyon koşulları çerçevesinde tartışılır. Bauman küreselleşmenin ulusal hükümetlerin yönetme kabiliyetleri üzerindeki zayıflatan etkisine dikkat çeker. Küreselleşme, dünya sorunlarının belirsiz ve kural tanımaz içeriği, başka bir ifadeyle “yenidünya düzensizliğinin” başka bir adıdır. Küreselleşmenin belirsiz ve kural tanımaz yapısı evrenselleşme fikrinden ayrı düşmesine yol açar. Evrenselleşme, bir tür düzen kurma umudunu ifade ederken; küreselleşme, karmaşa, dünya meselelerinin başına buyrukluğu olarak nitelendirilmektedir. Küresel politika, küresel düzen gibi kavramlar ulus devletlerin, ulus-aşırılaşmasına doğru yönelişi ifade etmek için altı çizilen kavramlar olarak karşımıza çıkmaktadırlar Evrenselleşme, modern güçlerin modern aklıyla ortaya çıkarılan bir fikir olarak,  herkesin ve her yerin eşit hayat koşullarına sahip olma iradesini ortaya koyan evrensel bir düzen kurma anlamına geliyordu. Günümüzdeki küreselleşme ifadesinden yapılan çıkarımlarda bu özelliklerin hiçbiri bulunmamaktadır. Bu şekil bir küreselleşme, yapılması umut edilen veya istenen şeylerle ilgili değil herkesin başına gelen şeylerle ilgilidir ve dolayısıyla beklenmez sonuçlara bir atıfta bulunur

Bauman modern devletin yasama ve yürütme egemenliğinin mecburi olarak, askeri, ekonomik ve kültürel egemenlikler sacayağı üzerine oturtulduğunu ifade eder. Küresel düzende ise, ulusal devlet, bir dizi yerel düzenlemeyi denetleyen bir konuma indirgenmiştir. Buna “devletin aczi” olarak yaklaşım gösterir. Egemenlik sacayağı yıkılmıştır ve bunun yarattığı en büyük etki ekonomik alanda görülmektedir. Serbest ticaret kurallarının yarattığı global pazar sonucunda ekonomi, siyasi kontrol dışına çıkmıştır. Mesleğimiz gereği bilgimiz dâhilinde olan bir gerçek şudur ki günlük işlem hacmi 6 trilyon USD olan kaldıraçlı döviz işlemleri piyasası yolu ile pek çok ülkenin para birimi üzerinde, devlet kontrolü dışında pek çok manüplatif hareket uygulanabilmekte, bu yolla ülke ekonomileri içinde kimi zaman uzun dönemlere yayılabilen ekonomik dalgalanmalar yaratılabilmektedir. Devletten beklenen tek ekonomik işlev, ekonomik  İşlevleri  kontrolü altında tutarak mümkün olduğunca bütçesini güven altında tutmaktır.. Ulus devletlerin küresel hareketin içinde yer alması giderek daha da önemli hala geldiğini savunur. Ulus devletleri uyaran Bauman, finansal desteği olmayanlar küresel ekonomi tarafında ezilirler der ve ekler, gelişmiş ülkeler dahi bu dışlamayı atlattıklarında daha da gelişirler. Ekonomik açıdan güçsüz devletlerin çoğalması ve sermayenin mekândan bağımsızlığı, küreselleşen ekonomik eğilimlerin doğasına uyumludur Bu açıdan bakıldığında zayıf devletler, yenidünya düzeninin kendini sürdürmek ve yeniden üretmek için ihtiyaç duyduğu şeyin ta kendisidir.

Bütünleşme ile parselleme, küreselleşme ile yurt temelli hale gelme, karşılıklı olarak birbirlerini tamamlayan süreçlerdir. Küreselleşme ve yerelleşme baskılarının birliğini ve birbiriyle etkileşimini gözler R.Robertson’un ortaya koyduğu bir terim olan “Küreyelleşme”, küreselleşme ve yerelleşme baskılarının bozulmaz birliğini ortaya koymak anlamında önem taşır.

Uzaklığın artık bir sorun teşkil etmediğini, mekânın bir engel olmadığını ve mekanı fethetmenin saniyeler aldığı düşünceleriyle başlamaktadır. Bauman, kitabın bu bölümde önceki bölümlerde ortaya koyduğu değişim ve dönüşümlerin kültürel sonuçlarını irdelemiştir Dünyanın en zenginleri bile feragat ettikleri şeylerden yakınırlar ve daha fazlasını elde etmek için çabalama mecburiyeti duyarlar. . Bu bakış açısıyla yoksulluğun çaresi yoktur, bulunamaz. Çünkü yoksulluk, kapitalizmin giderek daha büyük birikimi ve çabayı teşvik ettiğinin kanıtıdır. Daha fazlası için gösterilen çaba tüketim toplumu tarafından yaratılmaktadır. Modern toplum, eskiden üyelerini en başta birer üretici ve asker olarak görürdü. Günümüz toplumu ise üyelerine tüketici rolü biçmektedir. Bauman, “Tüketicinin, hareket halinde bir kişi olduğunu ve öyle kalmaya bağlı olduğunu söyler. Bu bölümün öznesi ise sürekli olarak hareket halinde olan aylaklar ve turistlerdir. Tüketim potansiyeli sınırlı olanlar, aylaklar, yeterli kaynağa sahip olanlar ise turistler olmak üzere Bauman’ın tüketim toplumunun bileşenlerini oluştururlar. Turistler zevk alırlar, kabul ederler ve seyahat ederler. Aylaklar ne zevk alırlar, nede yerellik ve dışlamaktan kurtulmak için  seyahat etmek gerektiğini hissederler Kaynakları yeterli olmadığı halde ve tüketime de bir katkıları olmaksızın turistlere özenmiş aylaklar diğer gruplar (turistler ve üreticiler) tarafından istenmeyen grup olarak ilan edilmiştir. Aylaklar arasına düşmekten korkan turist grubu onlarla karşılaşmak istemediğinden onları gettolara hapsetmiştir. Bauman, turist ve aylaklar grubu arasındaki uçurumun giderek açılacağına dikkat çekmektedir

Bir diğer  bölümde ise Bauman, toplumsal olarak kabul edilmiş normlara uymayanların durumu ve küreselleşmenin yarattığı güvensizlik problemi, yasa ve düzen bağlamında ele alınmıştır. Bauman güçsüzlerin varlığının güçlülerin varlıklarının devamı olmasında Nietzsche etkisinin olduğunu örneklendirir ve bunun ceza hukuku sisteminde olduğunu altını çizer. Küreselleşme sürecinde ve eserin ilk bölümünde adı en çok geçen kavramlardan biri zaman-mekân ayrışmasıdır. Bu kavram,insanların yaşam alanlarını zenginleştirmek anlamıyla bakıldığında bugün küresel seçkinler ile halk arasındaki iletişimin neredeyse tamamen koptuğunu gözlemlemek zor değildir. Zaman- mekân sıkışmasının en ön safhasında olan politik seçkinler açısından nüfusun kontrol edilemeyen kesimleriyle baş etmenin ilk yöntemi mekânsal sınırlama olmuştur. Küreselliğin getirdiği güvenlik zafiyetinin sonuçları, güvenlik endişelerini artırarak karşımıza emniyetsizlik olarak çıkmaktadır. Hapse atmak, mekânsal sınırlamanın ulaşacağı son noktadır. Bauman’a göre, yasal olarak tanımlanmış kategoriler yardımıyla çeşitliliği ve farklılığı azaltma eğilimi ve akabinde mekânsal ayrıma tabi tutmak bir gerekliliğe dönüşecektir. Küreselleşmenin yaratmış olduğu düzensizlik düzeniyle birlikte ülkelerdeki hapishane sayılarının hızla arttığı, bunun yanında güvenliği sağlamak adına polis ve askeri güç elemanlarının sayısının hızla yükseldiği sayısal veriler aracılığıyla sunulmaktadır. Hapishanelerin varlığı ve hızla artması, bunun yanında güvenlik elemanlarının çoğaltılması, bizzat küresel sermayenin talebi üzerine gerçekleşmektedir. Son olarak vurgulanan nokta: Küreselleşme, devletin hareket etme fonksiyonlarının küresel sermayenin iznine tabii kılınacak şekilde dönüştürmüştür. Bauman, küresel toplumun aslen tüketim toplumu olduğunu ortaya koymuştur.. O’na göre tüketimin, hareketli olmak ile bağlantılıdır, hareketli insanın, sürekli olarak bir şeylerin peşinde koştuğunu anlatır. Küreselleşme, sık sık duyduğumuz ve genellikle olumlu anlamlar ile anıla gelmiş bir olgudur. Bauman’ın eseri,  bu olumlu anlamlar yüklenen küreselleşmenin bir anlamda iç yüzünü gösterir. Küreselleşme olgusunu, ters yüz etmekte oldukça emek vermiş Bauman’ın dikkat çektiği husus Küreselleşme olgusunun, hareket özgürlüğünden yola çıkarak sonuçlarının, toplumsal gelişme, ilerleme anlamında başarıyı ifade ettiği, yerelleşme ve   hareketsizliğin, yenilginin,başarısız hayatın ve geri kalmışlığın ifadesi olarak ortaya çıktığıdır.. Mekân, bireyleri ve toplumları sabit kılan bir gerçeklikken; küreselleşmenin getirdiği hareket kolaylığı, mekânın bağlayıcı etkisini ortadan kaldırmıştır. Ancak toplumda mevcut olan eşitsizlikleri, küreselleşmenin daha da derinleştirdiği gerçeği yadsınamaz. Yani, küreselleşmeyle birlikte, zaten avantaja sahip kitleler daha da ayrıcalık elde ederken; sisteme entegre olmakta güçlük çeken gruplar ise yeni zorluklar ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Oysaki küreselleşmenin en büyük vaadi, “Dünya’nın herkes için küçük bir nokta halini almış olması ve bu küçük noktaya ulaşma avantajının herkeste olacağıydı”.Fakat Bauman, küresel düzen karşısında yerelliğin daha da zor koşullara itildiği, tabakalardan oluşan toplumun, alt gruplarının daha zorlu yaşam koşullarıyla karşı karşıya kaldığını ortaya koymaktadır.

Zeliha Bengisu Ayata