Zeliha ÖZARSLAN
“Bilim, örgütlenmiş bilgidir” Herbert Spencer
(27 Nisan 1820 – 8 Aralık 1903), İngiliz filozof ve sosyolog.
1820 yılında Derby’de doğmuştur. Babası George, geleneklere uymayan, Anglikan mezhebine bağlı olmayan bir okul öğretmeniydi. Babası da dahil olmak üzere birçok aile üyesi öğretmen olan Spencer, kırk yaşına kadar hiçbir eğitim görmemiştir.
Sistematik bir eğitim almamasına, okumayı fazla sevmemesine karşın birçok bilim dalında binlerce fikir ortaya atmış ve “evrim” teorisinde Charles Darwin’in en çok etkilendiği kişi olmuştur.
Spencer, 19’uncu yüzyıl “Viktorya İngilteresi”nin düşünsel matrisini en parlak şekilde karakterize eden şahsiyet olarak sivrilir. Bu sivrilmede belirginleşen iki temel kültürel-ideolojik kriter, evrimcilik ve liberalizmdir.
1851’de yazdığı ilk kitabı “Toplumsal Statik”, insan haklarının gelişimini, ve bireysel özgürlüklerin savunusunu evrimsel bir teoriyi temel alarak açıklar. 1858’de evrim teorisini biyoloji bilimi ile sınırlamayıp, bu teoriyi bütün bilimlere uygulamak fikri kafasında belirdi. Sağlık sorunları nedeniyle günde sadece birkaç saat yazabiliyor olmasına, ve maddi durumunun kötülüğüne rağmen, 1862’de dokuz ciltlik şaheseri Statik Felsefe’yi yazmaya başladı.
Statik felsefe kısaca birçok farklı bilim dalına evrim teorisini uygulamayı konu alır. Bu şaheserin en çok dikkat çeken, ve Spencer’ın da üzerinde en çok çalıştığı bölüm, sosyoloji’ye evrim teorisinin uygulanmasını, toplum evrimini inceleyen, “Sosyoloji İlkeleri” adlı 3 cilttir. “Biyolojinin İlkeleri” , ve “Ahlâkın İlkeleri” bu şaheserin üzerinde en çok konuşulan ve kuşkusuz bilim dünyasına en çok katkıda bulunan diğer bölümleridir.
1858’de evrim teorisini biyoloji bilimi ile sınırlamayıp, bu teoriyi bütün bilimlere uygulamak fikrini uygulamaya koyar. 1862’de dokuz ciltlik Sentetik Felsefe’yi yazmaya başladı. Sentetik Felsefe, kısaca birçok farklı bilim dalına evrim teorisini uygulamayı konu alır. Bu kitabın en çok dikkat çeken ve Spencer’ın da üzerinde en çok çalıştığı bölüm, sosyolojiye evrim teorisinin uygulanmasını, toplum evrimini inceleyen, “Sosyoloji İlkeleri” adlı 3 cilttir. Spencer, ahlaki ve siyasal inançlarını, çağdaşı olan Toplumsal Darwinciler gibi bir Doğa felsefesi zemininde geliştirmeye çalıştı. Spencer’a göre, tıpkı doğada verilen var olma mücadelesinde “uyum yeteneği en çok olan”ın hayatta kalması gibi, toplumda yaşanan rekabet de en iyi olanın ortaya çıkmasını sağlayabiliyordu. Spencer, toplumların tıpkı canlı organizmalar gibi işlediğini de öne surdu. Toplumlar ne kadar karmaşıklaşırsa parçaların karşılıklı bağımlılığı da o ölçüde artıyordu. Doğal bir özellik olarak kendi dengelerini sağladıkları için, kendi üyelerinin daha ileri düzeyde evrim için mücadele etmelerine ihtiyaç duyarlar. Ancak mücadele feodal toplumda askeri bir form kazanırken, Spencer, sanayileşmiş toplumda rekabet ve iş birliği bileşiminin bu formun yerini almasını gerekli görür. Ayrıca, evrimin özel çıkarları genel faydaya dönüştürerek bir tür “görünmez el” gibi işlediğini düşünür. Evrimin en uzun vadeli yönelimi egoizmden özgeciliğe doğrudur. Süreç içinde toplumsal hayat, toplumsallaşmanın en yüksek düzeye ulaşmasıyla bireysellikte en büyük gelişimi sağlayacaktır.
Herbert Spencer geniş bir alana yayılmış farklı türdeki bilgileri uyumlu bir şekilde birleştirerek Viktorya çağına damgasını vuran kişilerden olmuştur. Evrim kuramının gelişiminde ve kabulunde en az Charles Darwin kadar büyük bir rol oynamış, bugün evrim kuramını açıklarken kullanılan birçok terimi de ilk kez kullanan kişi, o olmuştur. Darwin konusunda bir parantez açılması yararlı olacaktır. Evrim konusunda Spencer Darwin’den daha önce bundan bahsetmiştir. Darwin Spencer’ın fikirlerinden etkilenirken eserinin yayınlanmasının ardından da Spencer ondan etkilenmiştir. Bu etkinin karşılıklı gerçekleştiği söylenebilir. Darwin Spencer’ı kendisinden “on iki kat üstün bir entelektüel” olarak görmektedir.
Aynı doğrultuda, evrimci yaklaşım ve akıl yürütme Spencer’in bir başka odaklaşma alanı sayılabilecek dinle bağlantılı olarak da kendisini gösterir.
Spencer’e göre, ölülerin ruhlarına inanç, diğer deyişle “atalar tapımı” dinin kökenidir. Tarih-öncesi insanlar, ölüm ve rüya deneyimleri doğrultusunda beden ve ruh şeklinde bir ikilik düşüncesine varmışlardır. Bu çerçevede o, doğaüstü varlığın ilk izi sürülebilir kavramlaştırmasının “hayaletler” olduğunu düşünmüştür.
Totemizmi de atalar tapımının farklı bir biçimi olarak değerlendiren Spencer, daha uzak ve önemli ataların ruhlarının ilahi varlıklar olduğu inancına doğru bir gelişme-ilerleme (“evrim”) ile de tanrılar-tanrıçalar tasarımına varıldığını söyler.
Bu doğrultuda atalar tapımından çoktanrıcılığa, oradan da tektanrıcılığa doğru evrimsel bir din anlayışı, Spencer’in fikriyatında belirginlik kazanır. Bunu biraz daha açacak olursak;
Sosyal gelişme ile dini gelişme arasında bir paralellik olduğunu savunan Spencer, dini alanda da animizimden eski medeniyetler içinde bulunan politeist bir aşamadan geçerek, monoteizme doğru oldukça açık bir benzerlik varmış gibi görünmektedir.
Spencer, dini kurumların muhafazakar yapısını vurgulayarak dinin belli başlı işlevlerini şu şekilde tespit etmiştir:
1.Din atalardan kalma saygı gösterme merasimleri yoluyla aile bağlarını güçlendirir.
- Din, davranış güvenliği için bir dayanaktır. Çünkü geleneksel olarak kuşaktan kuşağa aktarılan davranışlar dini meşruiyet ile garanti altına alınır.
- Din, milli birliği kurar ve pekiştirir.
- Din, kutsal nesne ve mekanların tabulaştırılmasını sağlayarak özel mülkiyetin meşrulaştırır.
Spencer, sosyal devamlılık ilkesinin din ile gerçekleştiğini ve bu ilke ile toplum kimliğinin güvence altına alınacağını düşünmüş, dinin sosyal hayata en güçlü etkisnini ilkel toplumlarda,en zayıf etkisinin ise sanayi toplumlarında görülebileceğini belirtmiştir.
Spencer’ın ahlaki ve siyasal yöneliminde daha çok yöntembilimsel bireyciliğinden ileri
gelmiştir. Spencer makro düzey fenomenler üzerine odaklanırken aynı zamanda bu fenomenlerin
temelinde bireysel “birimler” olduğunu düşünmüştür. Düşüncesine göre ise bu birimler de toplumu
şekillendirmektedir. Toplumsal fenomenler bireyler üzerinden şekillendirildiğine göre aynı zamanda
toplumun ahlak yasası da bireyler kaynaklıdır.
1870’lerde ve 1880’lerin başında özellikle Amerika Birleşik Devletleri, Rusya ve İngiltere’de ünü doruk noktasına varmıştı. 1902’de Edebiyat dalında Nobel Ödülüne aday gösterildi. Birçok ödülü ve övgüyü çoğu zaman reddetti. Uzun bir hastalık döneminin ardından 1903’te vefaat etti.
Başlıca eserleri
System of Synthetic Philosophy (1862-1893)
Social Statics (1851)
Education (1861)
The Man Versus the State (1884)
KAYNAKLAR
https://tr.wikipedia.org/wiki/Herbert_Spencer
Niyazi Akyüz-İhsan Çapçıoğlu, Din sosyolojisi El kitabı, 2013, Ankara
https://t24.com.tr/yazarlar/tayfun-atay-pazar/evrimin-peygamberi-herbert-spencer,24750
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/571046