Farabi (870-950)
İslam dünyasında sosyoloji ve din sosyolojisinin öncüsü ve hazırlayıcısı olarak dikkati çeken düşünürlerden biri Farabi’dir. Türkistan’ın Farab şehrinde doğan, 870-950 yılları arasında yaşamış olan bu büyük Türk-İslam düşünürü, bir taraftan Aristo ve Eflatun’u, diğer taraftan Yunan Felsefesiyle İslam inanç ve öğretilerini bağdaştırmaya çalışmıştır. Ancak bunda başarılı olamamıştır. Sonunda sosyoloji, siyaset ve ahlak bakımından bu uzlaştırmadan vazgeçmiş ve ahlakta Aristo’yu, siyasette Eflatun’u benimsemiştir. Toplumsal konularda da Eflatun’un görüşlerini benimseyen Farabi’nin sosyoloji ile din sosyolojisi ile ilgili görüşlerinin serpiştirildiği eserleri şunlardır:
- el-Medinetü’l-Fazıla
- Füsus el-Hikem
- İhsa’u’l-Ulum
- Tahsilü’s-Saade
- es-Siyasetü’l Medeniye
Birçok konuda çalışmaları bulunan Farabi’nin metafizik, fizik, ahlak ve sosyolojisini bilim adamları Ulûhiyet, Akıl ve Nübüvvet konuları etrafında toplarlar.
Farabi, toplumu bir organizmaya benzetmekte, ancak toplumun, hür ve irade sahibi varlıklardan oluştuğunu belirterek toplumla organizmayı özdeşleştiren anlayıştan ayrılmaktadır. Farabi’ye göre insan toplumsal bir varlıktır ve insanın toplum halinde yaşaması, başkalarıyla yardımlaşması bir ihtiyaç eseridir. Aynı zamanda bu durum, onun yaratılışı gereğidir. İşte bu sebeple insana “medeni varlık” denilmektedir. Farabi, insanların bir araya gelip, toplumlar halinde yaşamalarından ortaya çıkan insan topluluklarını, büyüklüklerine ve mükemmelliklerine göre sınıflandırmıştır. Onun, büyüklüklerine göre ele aldığı toplum kategorisi içine üç toplum girmektedir:
Büyük Toplum: Yeryüzünde yaşayan tüm insanlardan oluşmaktadır.
Orta Toplum: Bir milletin, yeryüzünün herhangi bir yerinde yaşayan, yani bugünkü anlamda ülkelerin sınırları içinde yaşayan bölümüdür.
Küçük Toplum: Bir şehir veya köyde yaşayan insan topluluğudur.
Farabi, mükemmelliklerine göre ise toplumları ikiye ayırıyor. Bu ayrımı el-Medinetü’l-Fazıla adlı eserinde görüyoruz. Bu eserinde Farabi, Aristo ve Eflatun’u çok iyi özümsediğinden devlet nazariyesi alanında bu iki filozofu bağdaştırmaya çalışmış ancak bunda başarılı olamamıştır. Bunun üzerine kendisi kafasında bir devlet oluşturuyor. Bu eserinde Farabi’nin iyi ve kötü dediği şeylerin çerçevesini belirleyen, Müslüman kültürdür. Bu eserde Farabi, mükemmelliklerine göre toplumları ikiye ayırıyor.
Erdemli Toplum: Farabi, bu toplum modeliyle bütün insanlığı kuşatmak istemekte, böylece eski çağlardaki site ve kast topluluklarının yerine, İslam’ın, insanlar arasında fark gözetmeyen, evrensel ve insani değerler üzerine kurulmuş toplumsal yapısını kastetmektedir. Aydınlar tarafından yönetilecek bu erdemli toplum, bilginlerden ve erdemli kişilerden oluşacaktır. İşte gerçek mutluluk, ancak bu toplumda yaşanabilir. Esasen insanların bir toplumda, bir hükümdarın yönetimi altında yaşamaları zorunludur. Eğer hükümdar, iyi, bilgili, adaletli ve güzel ahlaklı olursa, toplum da erdemli olur. “Hükümdar, fazilet ve hikmeti şahsında toplamış ve “nübüvvet hırkasını” giymiş bir Eflatun-u ilahidir” diyen Farabi, Peygamberlik ve dinin, toplum hayatındaki önemini vurgulamaktadır. Farabi, erdemli toplum kategorisiyle “ideal toplumdan” bahsetmekte ve bu toplum idealinin gerçekleşeceğine inanmaktadır.
Erdemsiz Toplum: Farabi, erdemli toplumu, ideal toplum modeli olarak düşünürken, erdemsiz toplum ile yeryüzünde yaşamakta gerçek toplumları kastetmektedir. Ona göre toplum hayatında güçlü ile zayıf arasında sürekli bir çatışma vardır. Güçlü zayıfı ezmektedir. Bu ikisi, gerçek toplumun temel unsurudur. Ancak bu iki unsurun çatışması ne kadar zorunluysa, güçlü ile zayıfın anlaşması da o kadar zorunludur. İşte böylece kurulan ve varlığını sürdüren gerçek toplumun dört şekli bulunmaktadır:
- Hırs, sefahat ve istibdadın hâkim olduğu “bilgisiz toplum.”
- Erdem ilkelerini bilmeyen “kötü toplum.”
- Başlangıçta iyi olup, sonradan “değişmiş toplum.”
- Hiçbir hedefi olmayan “bozulmuş toplum.”
Kaynak:
Özcan Güngör; Basılmamış Ders Notları
Niyazi Akyüz, İhsan Çapçıoğlu; Ana Başlıklarıyla Din Sosyolojisi